Yazarlar

Yöneticimin Topuklu Ayakkabıları

Sevgili okurlarım,

Yaklaşık olarak 2 yıldır bu platform üzerinden sizlerle birlikte yol almaktayım. Sizlere desteğinizden dolayı öncelikle çok teşekkürlerimi sunarım. Bu yazımda çalışmalarını sürdürdüğüm kitabımdan kesitler paylaşmak istedim. İçerik olan konular; firmaların bel kemiği olan departmanlarda yaşanan sıkıntılar, personel ve yönetim arasında denge kurmuş fakat kendisi o köprüde sıkışmış, yöneticisi tarafından kariyer gelişiminin önü kesilmiş veya yıllarca verdiği emeğin karşılığını kötü bir şekilde geri almış, belki de çoğu beyaz yakalıların yaşadığı olaylara yer vermek istedim.

Keyifli okumalar dilerim…

 

  1. Eyvah Yönetici Oldum

Yönetmek, yönlendirmek ya da bir çok angarya işi başkalarına yüklemek.

Kelime anlamı tam olarak bu olmasa da maalesef ülkemizdeki küçük veya orta ölçekli işletmelerde yönetici kavramı bundan ibarettir. Yıllarını firmaya vermiş çalışanlar bir anda yönetici oluverir. Kişisel gelişiminden mi dersiniz, performansından mı yoksa bitirdiği yüksek lisans derecesinden mi? Hiç biridir aslında. Firmaya dışardan kalifiyeli yönetici getirip çalışanlara kabul ettirmek zordur. O yüzden içerden alaylı bir yönetici seçmek hem ekonomik anlamda hem de şirket içerisinde oluşacak huzursuzluğu önlemek amacıyla yapılmaktır.

Yıllardır salla başı al maaşı olarak çalışmış 5-10 yıldır aynı şirkette olup sorsan mesleğinin güncel konularından habersiz kişiler yönetici olur. Olmasına olur ama bulunduğu pozisyonda nasıl verimli olur? Aslında onunda cevabı çok basittir. Astlarının bilgilerinden geçinen üstler…

Bir anda özgüven eksikliği ve ezilmişlik hissi gider ego baş gösterir. Mesai arkadaşı Ayşe Hanım olur Ayşe, Bülent Bey olur Bülent. Eğer bu kişi kadın ise ilk yapacağı iş kendisine  4-5 cm topuklu ayakkabı almaktadır. Ezikliğini ve olmayan özgüvenini ancak metaryallerle yükseltebilmektedir. Hatta yeri gelir topuklarının sesi çıksın diye sert adımlar dahi atar.  İş başında olan Ayşe Hanım duyduğu tak tuk ses ile yaptığı işte motivasyonunu sağlayamaz belki. Ya da yönetici erkek ise girdiği ofiste diğer departmanların yöneticileri ile selamlaşır, hal hatır sorar yerine geçer. Yanında geçen beyaz yakalı  Bülent Bey’in neden suratı asıktır hiç fark etmez bile.

Çünkü yönetici olmak sadece 3-5 kişiye çobanlık etmektir kimilerine göre…

  1. Kariyer Merdivenlerime Yağ mı Sürmüşler?

Üniversiteden mezun oldum ilk staj yerimde işbaşı  yaptım.  Mesleğimi icra edeceğim ve bu ilk şansım. Herkesten öğreneceğim çok şey vardı saatlerce çalıştım yeri geldi bana ait olmayan işlere el attım. Mesailere kaldım, hafta sonları dahi çalıştım. Yıllar içerisinde bu gayretim boş görülmedi. Olduğum yerde kaldım ama destek amaçlı  şirket içerisinde çok fazla departman değiştirdim.  Çünkü ben joker elemandım. Şirketimiz günden  güne büyüdü sayımız giderek arttı ve haliyle yeni personel ihtiyacımız da. Organizasyon şemasına kadar değişti herşer fakat ben yıllardır oturduğum yerden adımımı bile atamadım. Performans görüşmeleri oldu ufak tefek rakamlar ile maaşıma zam verip iki cilalı söz ile “Siz  şirketimizde çok önemli projelere imza attınız, almış olduğunuz sorumluluk ve çalışmalarınızdaki disiplininizden dolayı…” vs. gibi gibi ruhum okşandı. Ama ne ruhum doydu ne beynim ne de cebim.

Aynı departmanda çalıştığımın arkadaşlarım ile rekabet içerisindeydim. Kendimi sürekli geliştirdim okudum okudum okudum… Kariyer basamaklarında atacağım adımın ortalarına kadar geldim. Ama ne olduysa birden düştüm; canım acıdı. Neden ve nasıl düştüğümü bilmeden saatlerce yerde kaldım ve o kısa sürede şunları düşündüm:

Kişinin hak ettiğini alamadığını, başkalarının ise hak ettiklerinden fazlasını aldıklarını, kuralların kime ve neye göre işlerlik kazandığını, göreceli olarak yaptığı karşılaştırmalarda geçmişte haksızlığa uğradığını düşüneceği olaylara tanık olmak, daha da önemlisi ”Açıklık, Katılım ve Paylaşım’’ kısaca iletişimin olmadığı, kişilerin önemsenmediği, yönetim ekiplerinin koçluk ve mentorluk alanlarında yetişmemiş/yetiştirilmemiş olduğu, otoriter, korku yönetimlerinin hakim olduğu, belirli gruplaşmaların yaşandığı ve ölçüme dayalı performans sistemlerinin olmadığı, iş yerinde yapılan işten çok ilişkilerin ön plana çıktığı ortamlarda çalışanın kuruma ve yöneticisine güveninin kalmadığı, hakkını nasıl arayacağını bilmediği, adil olmayan ortamlar oluşmaya başlar. Çalışanlar her konuda adil olunmasını ister. Yöneticinin davranışları, iş yükü, maaş, yan haklar, çalışma ortamı, terfi imkânı, terfi süresi, takdir edilme, vs. Çalışanın adaletsizliğe uğradığını düşünmesi onu mutsuz eder ve mutsuzluk kişinin motivasyonunu düşürür, bu da çalışanın performansına direkt yansır. Motivasyonu düşen çalışanın yüksek performans göstermesi beklenemez. İş yerinde mutsuz olan çalışan bu mutsuzluğunu özel hayatına da yansıtır, ev hayatı da etkilenir. Böylece çalışanın hayattan aldığı doyum da düşer. İşine ve iş yerine bağlılığı düşer. Bağlılık duygusal bir durumdur ve ancak bağlı çalışanlar işlerinde tüm performanslarını kullanırlar.

İş yerinde adaletsizlik duygusuna maruz kalmak ve birilerinin diğerlerine göre daha fazla kayırılması malesef ki Tükenmişlik Sendromu’nu ortaya çıkarır.

ÖZGÜL ŞİMŞEK

Kentsel Dönüşüm

Özgül Paşaoğlu

Sgk ve Bordro Uzmanı Özgül Paşaoğlu ile güncel mevzuatın işleyişinde nokta atışlar yapın

İLGİLİ İÇERİKLER

4 Yorum

  1. Özgül Hanım,
    Sizinle kısa dönem çalışma imkanım oldu , malesef bu durum ile karşı karşıya geldik. Ama kısa da olsa sizinle çalışmak keyifli ve güzeldi. Söylemeden geçemeyeceğim .
    Bu arada ellerinize sağlık ?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu